1 Mart 2014 Cumartesi

EKOSİSTEM, EKOSİSTEMİN İŞLEYİŞİ VE EKOLOJİK DENGE


Doğada küçük büyük hiç bir canlı tek başına değildir. Her canlının etkilenmekte ve etkilemekte olduğu bir çevresi vardır. Canlılar, cansız varlıklar ve o çevredeki ilişkileri etkileyen ısı, ışık, basınç, nem gibi fiziksel koşullar hep birlikte bulunurlar.
Çevrebilimde (Ekoloji) belli bir alanda yaşayan ve birbirleriyle sürekli etkileşim halinde bulunan canlılar ile onların cansız çevrelerinin oluşturduğu bütüne “Ekosistem” adı verilmektedir.

Bu tanımdan hareketle örneklersek; Deniz, bataklık, orman, evimizdeki akvaryum, yaşadığımız kent, her biri ayrı bir ekosistemdir. Bunların  hepsinde canlılar vardır, onların cansız çevreleri vardır ve bunlar bir birleriyle sürekli etkileşim halindedirler.
Dünyamız da bir ekosistemdir. Ve Dünya ekosistemine dışarıdan katılan tek şey güneş enerjisidir.
Çevre sorunlarının doğru algılanmasında “Ekosistem” kavramının bilinmesi çok önemlidir.  Bu nedenle bu yazıda kısaca ekosistemlerin yapısını anlatmaya çalışacağım.
Tüm ekosistemler iki tür temel ögeden oluşurlar:
  1. Canlı Ögeler
  2. Üreticiler
  3. Tüketiciler
  4. Ayrıştırıcalar

  1. Cansız Ögeler
  2. İnorganik maddeler
  3. Organik maddeler
  4.  Fiziksel koşullar
Bu ögeleri kısaca tanımlayacak olursak;
Üreticiler; yeşil bitkilerdir ve ekosistemin canlı ögeleri arasında en önemli olanlardır. Dünya’ya gelen güneş enerjisini fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye çevirirler ve besin maddeleri olarak dokularında depo ederler. Diğer canlılar ise yaşamları için gerekli olan enerjiyi beslenme yoluyla yeşil bitkilerden sağlarlar. Yeşil bitkilerin diğer çok önemli bir işlevi ise fotosentez sonucu tüm canlıların solunumlarında kullandıkları oksijeni  sağlamalıdır.
Tüketiciler; hayvanlardır. Doğal olarak insanlar da bu grupta bulunurlar. Tüketiciler, otoburlar ve etoburlar olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Otobur canlılar besin (enerji) gereksinimlerini bitkileri yiyerek sağlarlar.  Etobur olanlar ise otobur hayvanları yemek suretiyle, onların bitkileri yiyerek kendi bünyelerinde depo ettikleri enerjiyi kullanırlar.
Ayrıştırıcılar; bakterilerdir. Ekosistemin yine çok önemli bir ögesidirler. Ölü hayvan ve bitki dokularını ayrıştırmak suretiyle, onlarda bulunan kimyasal maddeleri, canlılar tarafından yeniden kullanılmak üzere ortama kazandırılar.
İnorganik maddeler; karbon, oksijen, hidrojen, azot, fosfor, kalsiyum, potasyum gibi tüm elementler, su ve karbon dioksit gibi küçük moleküllerdir.
Organik maddeler; karbonhidrat, yağ ve proteinler gibi canlı hücrelerinde üretilen bileşiklerdir. Bunlar ekosistemin canlı ögeleri tarafından besin maddesi olarak kullanılırlar.
Fiziksel koşullar ise ; ısı, nem, ışık, yağış, rüzgar, akıntı ve basınç gibi etmenlerdir.
Tüm ekosistemlerde canlı ve cansız ögeler, bir birleriyle sürekli etkileşim halindedirler. Ögeler arasındaki sürekli etkileşimin nelerden ibaret olduğuna, diğer bir deyişle ekosistemin işleyişine bakacak olursak; tüm ekosistemlerde canlı ve cansız ögeletrin üç temel işlevle bir birlerine bağlı oldukları görülür.
Bu işlevler şöyle sıralanabilir:
  1. Enerji akımı
  2. Kimyasal madde döngüleri
  3. Populasyon (nüfus) denetimleri
ENERJİ AKIMI
Ekosisteme enerjiyi, güneş enerjisini fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye dönüştürebilen, üreticiler (yeşil bitkiler) sağlarlar. Bitkilerin dokularında organic maddeler şeklinde depo edilen bu enerjinin bir kısmı bitkilerin yaşam işlevleri için kullanılır. Diğer bir kısmı ise beslenme zinciri yoluyla tüketicilerin (otobur hayvanların) vücuduna geçer. Otobur hayvanlar da beslenme yoluyla yeşil bitkilerden aldıkları bu enerjinin bir kısmını kendi yaşam işlevleri için harcarlar. Diğer bir kısmı ise onları yiyen etobur hayvanlara aktarılır. Böylece güneşten etobur canlılara doğru sürekli ve tek yönlü bir enerji akımı olur.
Bu arada ölen, tüm bitki ve hayvan dokularındaki kimyasal enerji, ayrıştırıcılar (bakteriler) tarafından    
kullanılır.
KİMYASAL MADDE DÖNGÜLERİ
Yeşil bitkiler fotosentez sırasında , bulundukları ortamdan (hava, su, toprak) karbon di oksit, azot, fosfor, kükürt, mağnezyum v.b. inorganic maddeleri alırlar. Organik maddeleri sentez edebilmeleri için bunlara gereksinimleri vardır. Bu inorganic maddeler bitkilerle beslenen otobur hayvanlara, onlardan da etobur hayvanların dokularına geçer. Ortamdan sürekli olarak alınan ve canlıların bünyelerinde biriken inorganic maddeler oratama geri dönmezlerse, cansız ortam inorganic maddeler yönünden giderek fakirleşir ve bir sure sonra bitkiler fotosentez yapamaz hale gelir. Dengeli ekosistemlerde ölen bitki ve hayvan dokuları  ayrıştırıcılar tarafından parçalanarak inorganic maddeler yaşam ortamına geri kazandırılır ve döngü tamamlanmış olur.
POPÜLASYON (NÜFUS) DENETİMİ
Ekosistemdeki canlı nüfusu, gerek canlılar arasındaki, gerekse canlının cansız çevresi ile olan ilişkileri sonucu bazı mekanizmalarla denetlenir. Hiçbir tür sürekli ve sınırsız olarak çoğalamaz. Canlı nüfusu, kolay yiyecek bulabilme, yaşam alanının uygun olması, iyi hava koşullarının varlığı ölçüsünde artarak, karşılaşılan yiyecek kıtlığı, hastalık, yaşam alanların daralması, ekolojik rekabet, çevrenin kirlenmesi gibi koşullarla da azalarak denge durumuna ulaşır.
Burada kavranması gereken önemli bir nokta; ekosistemlerde her üç tür işlevin tek tek değil, birlikte olmasıdır. Örneğin kedi bir fareyi yediğinde, hem fareden kediye enerji akımı gerçekleşmekte, hem farenin gövdesindeki kimyasal maddeler kediye aktarılmakta, hem de ekolojik rekabet sonucu fare nüfusu kedinin etkisiyle bir birey azalmaktadır.
Ekosistemdeki bütün bu öge ve işlevler, milyonlarca yıl olarak ifade edilebilecek çok uzun bir zaman sürecinde oluşmuş ve bir denge durumuna gelmişerdir. Buna “Ekolojik Denge” diyoruz.
İnsan faaliyetleri sonucu oluşan bazı olumsuz koşullar, bu denge durumunu bozar ve çevre sorunları oluşur.

Kaynakça : Ekoloji ve Çevre Bilimleri – F. Berkes – M. Kışlalıoğlu       
Sayın Duman' ın da işaret ettiği gibi Anadolu toprakları Dünya' da eşi bulunmaz bir biyolojik çeşitliliğe sahip. Avrupa kıtasının tamamında bitki türü sayısı 12.000 civarında iken sadece Türkiye'deki bitki türü sayısı 10.000'e yaklaşmaktadır. Bu türlerden 3000 kadarı endemik olup sadece ülkemizde bulunmaktadır. Ülkemizde 80000 civarında hayvan türü olduğu kabul edilmektedir ve bu sayı tüm Avrupa'daki hayvan türü sayısının yaklaşık 1.5 katıdır.
Bu zenginliğe ve biyolojik çeşitliliğin öneminin her geçen gün artmasına karşın, ne yazık ki ülkemizde tüm kamu kurumlarınca kabul edilmiş ve kamuoyu tarafından benimsenmiş bir doğa koruma politikası geliştirilmemiştir.
Ülkemizdeki hızlı nüfus artışının yanı sıra, 1950’li yıllarda başlayan sanayileşme ve altyapı yatırımları, tarımda modern tarım alet ve tekniklerinin kullanılması, köylerden kentlere göç ve artan turizm faaliyetleri doğal kaynaklar üzerindeki baskının artmasına neden olmuş; kıyılar büyük ölçüde tahrip edilmiş; sularımızın bir kısmı kullanılmaz hale gelmiş; deniz ve göller kirlendiği için balık üretimi düşmüş; tarım alanlarının önemli bir kısmı sanayi ve yerleşime açılmıştır. Yine yanlış politika ve uygulamalar sonucunda biyolojik çeşitlilik ve ekolojik dengenin korunması yönünden son derece önemli olan orman alanları daralmış, mera alanlarının %50 den, sulak alanların %40 dan fazlası kaybedilmiş, kalanlarında ise ekolojik denge bozulmuştur.
Ülkemizdeki doğa koruma faaliyetlerinin tarihi 1950’li yıllara uzanmasına karşın, hukuki ve idari alanda gereken önem verilmediği ve yeterli kaynak ayrılmadığı için çabalar etkisiz kalmış ve arzulanan hedeflere ulaşmak mümkün olmamıştır.
Bu süreç içerisinde çok sayıda yasa çıkarılmış; ancak, bu yasalar farklı zamanlarda ve farklı ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırlandığı için, birbiriyle çelişen hükümleri içermekte, aralarında organik bir bağ bulunmamaktadır.
Doğa koruma ile ilgili çıkarılmış uluslar arası sözleşmelerin tamamına taraf olunduğu halde ulusal mevzuat uluslararası sözleşmelere uyumlu hale getirilmediğinden uygulamadaki dar boğazları aşmak mümkün olmamıştır. Uluslar arası sözleşmelerin yanı sıra ulusal mevzuat gereği birden fazla koruma statüsünün olduğu alanlarda bile etkili bir koruma ve yönetim sağlanamamıştır.
Planlama ve projelendirmelerde, kurumların kendi öncelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları çerçevesinde bağımsız hareket etmeleri, işbirliğinden kaçınmaları uygulamada kaynak israfının yanı sıra, telafisi mümkün olmayan zararların yaşanmasına neden olmuştur. (2)
Ülkemizde yaşanan olumsuzluklara paralel olarak tüm Dünya' da da benzer olumsuzluklar yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Biyolojik çeşitlilik açısından çok değerli birer eko sistem olan sulak alanlar eşi görülmemiş bir tehdit altında bulunmaktadırlar. Tarım arazisi kazanmak amacıyla kurutmalar. Sıtma ve benzeri bazı hastalıkların kaynağı görüldüğü için bilinçsizce yapılan ilaçlamalar ve atık sularla kirletilme gibi nedenlerle önemli ölçüde yok edilmiştir ve bu olumsuz süreç günümüzde de devam etmektedir.



Yararlanılan Kaynaklar :
(1) Prof. Dr. İsmail Duman-Çokuluslu Saldırıya Karşı Kemalist Direniş Bilinci  - Aydınlanma 1923 
(2) 4.Çevre Şurası - Doğal Hayatın Korunması ve Sürdürülebilir Yönetimi Komisyon Raporu

Orman - Ormancılık - Ekoloji - Çevre Ekosistem - çevre,doğa,bitkiler,canlı yaşamı Bitki ekolojisi,Hayvan ekolojisi,tür ekolojisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Orman - Ekoloji - Çevre Ekosistem - çevre,doğa,bitkiler,canlı yaşamı