Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran İstanbul Boğazı'na paralel bir kanal açma projesi, üzerinde yaşadığımız doğal ve kültürel mirası korumakla birinci derecede görevli Başbakan tarafından açıklandı. Amaç, İstanbul Boğazı'nın yükünü hafifletmek (!) ve yeni bir şehir kurmak olarak nitelendirildi. Bu proje hayata geçirilir mi bilmiyoruz. Ama 'ya gerçekleşirse' fikrinden hareketle, bu kanalın bölgede meydana getireceği geri dönüşülmez sonuçları hakkında bir öngörü yapma ihtiyacı duyuyoruz.
Bilindiği gibi İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı birlikte “Türk Boğazlar Sistemi” olarak adlandırılır. Boğazlardan geçişler 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi çerçevesinde yapılır. Buna göre Boğazlarda barış zamanında her devletin ticaret gemileri serbestçe geçebilmektedir. Bu sözleşme nedeniyle, kanal açarak İstanbul Boğazı’nın gemi trafik yükünü hafifletme fikri, sadece hayaldir.
Karadeniz, sahip olduğu eşsiz yapı nedeniyle “unicum hydrobiologicum” olarak isimlendirilir ve en yüksek üretkenliğe sahip denizimiz olma özelliğini korur. Kendine özgü biyoçeşitliliğe (ekosistem, tür ve genetik çeşitlilik) sahiptir ve bölgeye has endemik ve pontik türleri içerir. Toplam su ürünleri avcılığımızın %60-70’inin Karadeniz’den yapılıyor olması, bu özel ekosistemin ülke ekonomisine olan katkısını da açıkça gösteriyor.
Yaklaşık 7.000-5.000 yıl önce oluşan İstanbul Boğazı, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlamış ve Karadeniz’in Akdenizleşme süreci başlamıştır. Şu anda Karadeniz’in %80’i, Akdeniz türlerinden oluşuyor. Karadeniz’de yaklaşık 3800 tür yaşıyor. Bunların sadece 168’i balık türüdür. 150-200 m. derinliklerinden sonra Karadeniz’deki yaşantı, H2S gazı nedeniyle, yok denecek kadar azalmaktadır.
Marmara Denizi, Akdeniz ve Karadeniz arasında bir geçiş bölgesidir. Bu denizde Karadeniz suyu 15-25 m’lik yüzey tabakasında, Akdeniz suyu ise dip bölgede bulunur. Bu nedenle Marmara’yı, Karadeniz ve Akdeniz türlerinin buluştuğu bir ortam olarak da değerlendirebiliriz. Karadeniz’den farklı olarak tüm derinliklerinde yaşam vardır.
Bu denizlerimiz, kirlilik, egzotik türlerin istilası, aşırı avcılık, habitat tahribatı (özellikle sahil yolu projesi) ve küresel ısınma nedeniyle ciddi tehdit altındadır. Örneğin orkinos ve kılıç balıkları artık Karadeniz’de görülmüyor. Akdeniz foku Karadeniz’de 1995 yılından sonra gözlenmedi. Karadeniz’de 20. yy. başlarında 50 balık türü avlanırken bu günümüzde 20’ye kadar düştü.
Üç önemli kanal var
Tüm bu antropojenik (insan kaynaklı) etkilerin yanında bir de seçimler öncesi Kanal İstanbul adı verilen bir proje ortaya atıldı. Her şeyden önce Kanal İstanbul ile ilgili şöyle bir soru sorulabilir: Dünyada denizleri birleştiren başka kanallar var mı ve neden yapıldılar?
Cevap: Dünya’da denizleri birleştiren 3 önemli kanal bulunuyor. Bunlar Kiel Kanalı, Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı’dır.
Bu kanalların yapılmasındaki ana neden, ticaret noktaları arasındaki mesafeyi kısaltmaktır. Örneğin Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Hayfa Limanı (İsrail) ile Hindistan arasındaki mesafe 8457 deniz mili (kazanç: 25 gün), Panama Kanalı açıldıktan sonra ise Philadelphia (Amerika) ile Tokyo (Japonya) arasındaki mesafe 6614 deniz mili (kazanç: 19 gün) azalmıştır. 100 km. uzunluğundaki Kiel Kanalı ise Hamburg (Almanya) ile Rostok (Almanya) arasını yaklaşık 455 deniz mili (1 gün) yakınlaştırdı. Peki şimdi şu soruyu soralım: Kanal İstanbul Karadeniz’den Marmara’ya geçişi ne kadar kısaltacak ve kazanç nedir? Cevabı: Doğudan gelen gemilerin Marmara’ya geçişini en az 34 mil uzatacaktır. Bu sonuç, denizler arasına kanal açma mantığıyla çelişmektedir.
Denizlerin bir kanalla birleştirilmesi, tamamen ticari kaygılar nedeniyle ortaya çıktı. Yani küresel sermayenin daha fazla kazanç elde etme girişiminden başka bir gayesi yoktur.
Ancak denizleri kanalla birleştirdiğinizde, bunun ekosistemlere ciddi etkilerinin olması da kaçınılmazdır. Örneğin Süveyş Kanalı 1869 yılında açıldıktan sonra, Kızıl Deniz’den Akdeniz’e göç eden tür sayısı yaklaşık 575’tir. Bu türlerden bazıları insan sağlığını (deniz anaları, Rhopilema nomadica, Cassiopea andromeda; balon balıkları; Lagocephalus sceleratus), bazıları da Akdeniz ekosistemini (istilacı türler örneğin Caulerpa spp.) tehdit etmektedirler. Egzotik/yabancı türler olarak adlandırılan bu türler ayrıca gemilerin denge suları veya karina fouling’i vasıtasıyla da taşınmaktadır.
Karadeniz’e Kuzey Atlantik’ten gelen gemilerin denge sularıyla taşınmış bir taraklı medüz türü (Mnemiopsis leidyii), 1993 yılında ülkemizin hamsi av miktarını neredeyse sekizde birine düşürmüştür. Yine gemilerle Karadeniz’e taşınan salyangoz (Rapana venosa) ve deniz yıldızı (Asterias rubens) türleri bölgedeki midye ve istiridye yataklarında büyük tahribatlara yol açmaktadırlar.
Benzer şekilde gemilerle ve Süveyş Kanalı ile bölgeye taşınmış tüplü kurtçuklar (Hydroides spp. ve Ficopomatus enigmaticus) gerek gemi, gerekse su ürünleri yetiştiriciliği yapan işletmelere büyük zararlar vermektedir. Ekosisteme, insan sağlığına ve ülke ekonomisine doğrudan zararları olan bu türler, Kanal İstanbul vasıtasıyla, Karadeniz’e çok daha hızlı bir şekilde taşınacaktır. Ayrıca kanalın açılmasını takiben kanal içinde, dışarıdan gelen türleri ortamdan uzaklaştırabilecek doğal kommunitelerin bulunmaması nedeniyle de, bölgeye egzotik türlerin yerleşmesi daha hızlı ve kolay olacaktır.
En büyük etken
Karadeniz’in ekosistemini etkileyecek en büyük etkenin bölgenin su dengesindeki değişimler olduğu defalarca vurgulandı. Bölgedeki su dengesini oluşturan 4 önemli faktör, nehir deşarjları, yağış, buharlaşma ve İstanbul ve Kerç Boğazları vasıtasıyla gerçekleşen su değişimleridir.
İstanbul Boğazı vasıtasıyla Akdeniz’e taşınan Karadeniz su hacmini 612 km3/yıl, Akdeniz’den Karadeniz’e taşınan su hacmi ise 312 km3/yıl olarak hesaplamıştır.
Özetle, Karadeniz’den Akdeniz’e taşınan su kütlesi, Akdeniz’den Karadeniz’e taşınandan yaklaşık 2 kat daha fazladır. Ancak, Karadeniz’e giren ve çıkan su miktarları arasında mevsimsel bir farklılık da var.
Eğer Kanal İstanbul 20-25 m’lik bir derinlikte olacaksa, bu durumda muhtemelen sadece yüzey akıntısı oluşacak, buda Karadeniz su bütçesinde ciddi değişimlere yol açacaktır.
Ayrıca Marmara ve Kuzey Ege daha fazla az tuzlu Karadeniz suyuna maruz kalacağından bölgenin akıntı sistemlerinden tutun üretkenliğine kadar büyük değişimler beklenmelidir. Buda gerek Marmara (Kuzey Ege’de dahil) gerekse Karadeniz deniz ekosistemlerinin geri dönüşülmez bir şekilde değişmesi anlamına gelmektedir.
Kanalın Marmara ve Karadeniz çıkışlarında yapılacak derinleştirme faaliyetleri, bölgede ciddi habitat tahribatlarına yol açacaktır. Ayrıca deniz tabanından çamurun uzaklaştırılması esnasında oluşacak bulanıklık, akıntılarla geniş alanlara yayılacak, buda bölgenin verimliliğini ve dip canlı yaşamını olumsuz yönde etkileyecektir.
Kanal İstanbul, Karadeniz’in Akdenizleşme sürecini de hızlandırabilecektir. Eğer mevsimlere bağlı olarak kanalda Akdeniz dip akıntısı oluşursa, daha fazla Akdeniz türünün Karadeniz’e geçmesine neredeyse kesin gözüyle bakılabilir. Bu türlerden bazıları istilacı karakterde olabilir ve Karadeniz’in doğal yaşam özelliklerini önemli ölçüde değiştirebilir. Ayrıca gemilerin denge sularının Kanal İstanbul ve İstanbul Boğazı gibi farklı bölgelere boşaltılması, egzotik türlerin bölgeye yerleşmesi ve popülasyon oluşturması için geniş bir yüzey sağlanmış olacaktır. Bu durumda insan sağlığını da tehdit edebilecek türlerin ortamdan uzaklaştırılması veya kontrolü oldukça güçleşecektir.
Palamutlar, Hamsiler
Diğer önemli bir husus, inşa edilecek kanal sonrasında özellikle Batı Karadeniz ve Marmara Denizi kıyılarındaki muhtemel tuzluluk değişimleridir. Palamut, hamsi ve sardalya gibi ekonomik önem arz eden balık türlerine ait yumurtlama sahalarının kimyasal parametrelerindeki düzensizlikler, ciddi popülasyon dalgalanmalarına neden olabilir. Ayrıca, mevsimlere bağlı olarak gelişen balık göçlerinin (Karadeniz’den Marmara’ya ve ardından Ege Denizi’ne) ne şekilde etkileneceği şimdiden tahmin edilememekle birlikte, su kalitesi değişimleri nedeniyle olumsuzlukların yaşanacağı muhtemeldir.
Önemli görevlerinden biri coğrafyayı ve çevreyi olduğu gibi korumak ve gelecek nesillere bırakmak olan siyasetçilerimiz, bilimsel araştırmaların coğrafya ve ülke için de yapıldığını unutmadan, Türkiye’nin daha çağdaş bir gelişim gösterebilmesi adına bilgiye ve bilime saygılı, ekosistemi tahrip eden değil ekosistemle uyumlu projeler üretmelerini beklemekteyiz. Artık her şey “insan” için sloganını bir yere bırakıp, tüm faaliyetlerimizi doğayla daha uyumlu bir şekle sokmalıyız. Bu, ekosistemlerin geleceği kadar, onun küçük bir parçası olan insanoğlunun geleceği için de hayati bir önem arz etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Orman - Ekoloji - Çevre Ekosistem - çevre,doğa,bitkiler,canlı yaşamı