28 Mayıs 2011 Cumartesi

Zehirli altın, gümüş... Siyanür zehiri her yerde

Ucuz olduğu için tercih edilen bu yöntem gelişmiş ülkeler tarafından kullanılıyor. Ama bu ülkeler bu yöntemi kendi topraklarında değil az gelişmiş ülkelerde kullanıyor. Zarar görmedikleri için kullandıkları yöntemi değiştirmeyi de düşünmüyorlar. Çünkü bu onlar için gayet kârlı...
Siyanür insanlığın kara lekesi. Daha ucuz olduğu ve cevheri daha iyi ayrıştırdığı için tercih edilen siyanürün literatürdeki tanımı da hayatımızdaki konumu da zehir. Hükümet yetkilileri, şirket sahipleri adı üstünde zehir olan bu maddenin ne kadar zararsız olduğuna bizi ikna etmeye çalışsa da siyanürün kullandığı hemen her işletme felaketlerle birlikte anılıyor. Kütahya’daki Eti Gümüş A.Ş’nin siyanürlü atık barajının çökmesi de bunun son örneği.
Türkiye son yıllarda siyanürü, Artvin Cerattepe ve Bergama’daki altın arama çalışmaları ile duydu.
 Ama en son duyduğumuz ve 1985’te kurulan Kütahya’daki tesis aslında Türkiye’nin ilk siyanürlü işletmesi. Kurulduğu günden beri çevresini zehirleyen tesis, özelleştirildikten sonra kapasitesinin üzerinde çalışmaya başlıyor ama donanımında hiç bir yenilemeye gitmiyor. Maden tesisinin çevresindeki köylerden Dulkadirli’de bugün bir kaç hane dışında kimse yaşamıyor. 1993 yılında ard arda meydana gelen kansere bağlı ölümler geri kalanları da köyden göç etmeye zorlamış. Uzmanların araştırmalarına göre siyanür asidinin 50 miligramı, sodyum siyanürün 100 miligramı insanın ölümüne yol açabilir. Atık sulardaki siyanür balık ve diğer su canlılarını yok edecek kadar tehlikeli.
Türkiye’de şu an Kütahya’daki tesis gibi büyük risk taşıyan 6 nokta var. Köylülerin yaptıkları eylemlerle Türkiye’nin gündemine gelen Bergama bu noktalardan biri. Bergamalıların hukuk mücadelesi sonucunda 1998 yılında maden kapatıldı ancak TÜBİTAK’ın hazırladığı yeni rapor ve siyasilerin baskıları ile İzmir İdare Mahkemesi’nin kararı yok sayılarak 2001 maden yeniden faaliyete geçti. Çevreciler tekrar yargıyı başvurdu ve 2002’de Ovacık’taki maden yeniden mühürlendi. Daha mühür kurumadan Bakanlar Kurulu madenin çalışmasına karar verdi. Madeni işletmek isteyen Alman Eurogold firmasının yerine Koza grubu geldi. Grup 2005’ten beri bölgede siyanür kullanarak altın madeni işletmeyi sürdüyor. Bu süreçte hukuk süreci hep Bergamalıların daha doğrusu yaşam hakkınını yanında oldu ama uygulamalar pek öyle olmadı. En son 17 Ekim 2010’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de siyanür kullanarak altın madeni aranması nedeniyle Danıştay’ın kararını uygulamayan Türkiye’yi, 1 milyon 817 bin 761 TL tazminat ödemeye mahkum etti.
Diğer risk alanı Uşak-Eşme-Kışladağ. Burada Eldoradogold ve TÜPRAG Metal Madencilik AŞ tarafından 2006’dan bu yana vahşice altın çıkarılıyor. Madencilik faaliyetleri başladıktan kısa bir süre sonra çevrede yaşana 1500 kişi zehirlenmişti. Bu vakayla ilgili şirkete karşı açtığı davada hala bir karar çıkmadı.
Bergama-Ovacık’taki maden şirketenin sahibi Koza Grubu Gümüşhane-Mastra’da da 2009’dan beri faaliyet gösteriyor. Buradaki siyanürlü madencilik Kelkit çayı ve havzasını ciddi ölçüde tehtid ediyor.
İngiltere Merkezli European Nickel PLC’nin Türkiye’de kurduğu SARDES Nikel Madencilik A.Ş tarafından da Manisa’nın Turgutlu İlçesi Çaldağı Mevkii’nde 2009 yılında maden işletme ruhsatı alınarak çalışmalara başlandı. Burada “dünyada ilk kez” kullanılan sülfürik asit liç yönteminin de denemesi yapılıyor. Şirketin, deneme yaptığı ülkelerde çevreye verdiği zararlar nedeniyle izinleri iptal edildiği için bu konuda hiçbir zorluk çıkarmayan Türkiye’yi tercih ettiği biliniyor. Şu an madencilik yapılan saha, lateritik kil olarak ifade edilen sıkışmamış killi toprak yapısına sahip. Madencilik faaliyeti sırasında 15 yıl boyunca günde 12.000 ton su kullanılacak ve gerekli su 5 depoda biriktirilecek. Sıkışmamış killi toprak su ile buluşunca Çal dağının dik yamaçlarında heyelan ve beraberinde sel tehdidi ortaya çıkacak. 15 yıllık işletme ömrünün herhangi bir anında yeniden sel oluşursa, milyonlarca ton sülfürik aside bulanmış, milyonlarca ton kırılmış cevher yığını çamur halinde ovaya akacak. Gediz Deltası ve kızılçam ormanları yok olma tehlikesi altında.
Erzincan-İliç-Çöpler bölgesinde Çalık Maden ile Kanadalı Anatolia Şirketi ortaklığında altın madeni işletmeciliği yapılıyor. Türkiye’nin ikinci büyük altın rezervi olan madeni işletmek üzere 1999 yılında ruhsatı alan firma civardaki köylüleri, bazı bürokratları, siyanür konusunda halı ikna etmek için Amerika’ya bile götürmüştü.
1939 yılında kapatılan Balıkesir-Balya-Kadıköy Kurşun madeni hala zehir saçıyor. Türkiye’de kimyasal madencilik yapılan ilk bölgelerden biri olan maden işletmeciliği sırasında kimyasal solüsyonlar kullanıldı. Fransız şirketin arkasında bıraktığı 4 milyon tonluk işlenmiş atık çevresinde canlı hayatını yok etmeyi sürdürüyor.
Siyanür liçi, dünyada madencilikte en çok kullanılan yöntem. Tarihi yüz yıl öncesine dayanan yöntemin bugüne dek geliştirilmemesi ya da yeni bir yöntemin bulunmaması tabii ki mümkün değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Orman - Ekoloji - Çevre Ekosistem - çevre,doğa,bitkiler,canlı yaşamı